Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

göz etmek

  • 1 göz etmek


    уплъэкIун

    Малый турецко-адыгский словарь > göz etmek

  • 2 göz etmek

    to wink at, to make eyes at

    İngilizce Sözlük Türkçe > göz etmek

  • 3 baş göz etmek

    башлы-күзле итү

    Türkçe-Tatarca sözlük > baş göz etmek

  • 4 kaş göz etmek


    нэкIэ нашъхьэ фэшIын, енэкIэон

    Малый турецко-адыгский словарь > kaş göz etmek

  • 5 baş göz etmek

    to marry (off), to give in marriage

    İngilizce Sözlük Türkçe > baş göz etmek

  • 6 kaş göz etmek

    to wink, to make signs with eye and brow

    İngilizce Sözlük Türkçe > kaş göz etmek

  • 7 göz

    göz1 Öhr n einer Nadel; Öse f; Fach n, Schubfach n, Schublade f; Kasten m; Waagschale f; Öffnung f; (Brücken)Bogen m, Durchfahrt f; dial Zimmer n
    göz2 Auge n (a fig Blick; am Ast); böse(r) Blick; Augenlicht n; Gesichtssinn m; Seh-;
    -den göz açamamak keine Ruhe finden (vor D); sich von einer Krankheit nicht erholen können;
    göz alabildiğine so weit das Auge reicht;
    -e göz atmak einen Blick werfen (auf A);
    göz boyamak Augenwischerei betreiben;
    göz değmek behext werden;
    -e göz dikmek begehren (A), ein Auge haben (auf A);
    göz doktoru Augenarzt m, -ärztin f;
    göz doldurmak SPORT für eine Überraschung sorgen, überraschen;
    -e göz etmek jemandem zuzwinkern;
    -e göz gezdirmek überfliegen (A, z.B. einen Text);
    göz göre (göre) vor aller Augen;
    göz hapsi JUR Hausarrest m; MIL Stubenarrest m;
    -e göz kırpmak jemandem zuzwinkern;
    -e göz kulak olmak aufpassen auf jemanden; jemanden betreuen; auskundschaften;
    -i göz önünde tutmak berücksichtigen (A); in Betracht ziehen;
    göz tanışıklığım var ich kenne ihn vom Sehen;
    göz yumulmaz nicht zu unterschätzend;
    -i gözden çıkarmak etwas (A) opfern, fam Geld losmachen;
    gözden çıkmak (oder düşmek) an Interesse ( oder an Ansehen) verlieren; in Ungnade fallen;
    -i gözden düşürmek jemanden diskreditieren; jemandem den Nimbus nehmen; verhasst machen;
    -i gözden geçirmek durchblättern, überfliegen A; prüfen, untersuchen; Motor nachsehen; Theorie überprüfen;
    -i gözden sürmeyi çekmek (oder çalmak) fam Meister im Klauen sein;
    -i göze almak einer Gefahr (D) ins Auge sehen; riskieren, wagen (A);
    göze batmak fig ins Auge springen, (unangenehm) auffallen;
    göze çarpan auffallend;
    göze çarpmak auffallen, ins Auge springen;
    -in gözleri kapanmak fig die Augen schließen (sterben oder einschlafen);
    -in gözlerinden okumak jemandem etwas (A) an den Augen ablesen;
    gözlerini dört açmak genau aufpassen; die Augen aufmachen; fig die Augen aufreißen;
    gözü açık fam auf Draht, fix; wachsam;
    gözü açılmak verständig werden;
    gözü bağlı sorglos; unüberlegt, unbedacht;
    gözü dönmek zornig werden, rasend werden;
    -den gözü dönmüş rasend (vor D); verblendet;
    gözü gibi sakınmak wie seinen Augapfel hüten;
    onu (bir yerden) gözüm ısırıyor er kommt mir (irgendwie) bekannt vor;
    -de gözü kalmak begehrt werden; erpicht sein (auf A); neidisch sein (auf A);
    -de gözü olmak fig ein Auge haben (auf A);
    gözü pek beherzt;
    -e gözü takılmak unverwandt blicken (auf A); starren (auf A);
    gözü tok genügsam, anspruchslos;
    -i gözü tutmak jemandem gefallen, Interesse haben (für A);
    bu işi gözüm tutmuyor diese Arbeit liegt mir nicht;
    -in gözüne girmek jemandes Zuneigung erwerben;
    gözünü (a gözlerini) açmak aufpassen, Acht geben; aufwachen; fig (-in jemandem) die Augen öffnen; (-de in D) heimisch werden;
    gözünü doyurmak mit vollen Händen geben;
    (-e) gözünü kapamak oder yummak die Augen für immer schließen, sterben; fig die Augen (-e vor D) verschließen; so tun, als ob man etwas nicht sähe;
    gözünün içine baka baka unerschrocken (und kaltblütig);
    -in gözünün içine bakmak jemandem in die Augen sehen; um jemanden zittern; jemanden hätscheln; flehend jemanden anblicken, jemanden anflehen;
    dört gözle sehnsüchtig warten;
    gözüm! mein Liebling!

    Türkçe-Almanca sözlük > göz

  • 8 göz

    göz s
    1) Auge nt
    \göz açıp kapayıncaya kadar ( fig) o ( fam) in null Komma nichts
    \göz alabildiğine so weit das Auge reicht
    \göz almak blenden
    bir şeyi \göz ardı etmek etw ignorieren [o nicht beachten], etw außer Betracht lassen, etw unberücksichtigt lassen
    biriyle \göz \göze Auge in Auge mit jdm
    \göz göre göre vor aller Augen
    \göz görmeyince gönül katlanır ( fig) was ich nicht weiß, macht mich nicht heiß
    \göz kırpmak mit den Augen zwinkern
    bir şeye \göz koymak es auf etw abgesehen haben
    bir kimseye/şeye \göz kulak olmak auf jdn/etw aufpassen, auf jdn/etw achten
    bir şeyi \göz önüne almak ( fig) etw ins Auge fassen; ( dikkate almak) etw berücksichtigen, etw in Betracht ziehen
    \göz yummak ( fam) ein Auge zudrücken, dulden (-e)
    \gözden geçirmek durchsehen
    birini \gözden gönülden çıkarmak ( fig) jdn abschreiben
    \gözden ırak olan gönülden de ırak olur ( prov) aus den Augen, aus dem Sinn
    birini \gözden kaybetmek jdn aus den Augen verlieren
    \göze \göz, dişe diş Auge um Auge, Zahn um Zahn
    \göze almak wagen, riskieren
    \göze batmak ins Auge stechen
    \göze çarpmak ins Auge fallen, auffallen
    \gözleri iyi görmek/görmemek gute/schlechte Augen haben
    \gözlerim karardı mir wurde schwarz vor Augen
    \gözlerine inanamadı er traute seinen Augen nicht
    \gözlerini bir şeye/kimseye dikmek sein Augenmerk auf etw/jdn richten
    birini \gözü çok tutmak/hiç tutmamak viel/nichts von jdm halten
    bir şeyi \gözü kapalı yapabilmek ( fig) etw im Schlaf können
    \gözü morarmış olmak ein blaues Auge haben
    bir şeyde \gözü olmak ( fig) etw im Auge haben
    \gözü sönmek das Augenlicht verlieren
    bir işi \gözü ye(me) mek sich etw (nicht) trauen
    \gözü yükseklerde olmak ( fig) hoch hinauswollen
    \gözümden kaçmadı es ist mir nicht entgangen
    birini \gözünden kaçırmamak jdn nicht aus den Augen verlieren
    bir şey \gözüne kaçmış olmak etw im Auge haben
    \gözüne uyku girmemek ( fig) kein Auge zutun
    \gözünü açık tutmak die Augen offen halten
    birinin \gözünü açmak ( fig) jdm die Augen öffnen
    \gözünü dört açmak ( fig) gut aufpassen, wachsam sein
    \gözünü kırpmadan ( fig) ohne mit der Wimper zu zucken
    birinin \gözünü korkutmak ( fig) jdn einschüchtern
    bir şeyi \gözünün önünden geçirmek ( fig) etw Revue passieren lassen, etw durchspielen
    bir şeyi \gözünün önüne getirmek ( fig) sich etw vor Augen führen
    bütün gece \gözüme uyku girmedi ( fig) ich habe die ganze Nacht kein Auge zugetan
    çıplak \gözle mit bloßem Auge
    herkesin \gözü önünde vor aller Augen
    onu \gözüm ısırıyor ( fig) o ( fam) er kommt mir bekannt vor
    onu kendi \gözümle gördüm ich habe es mit eigenen Augen gesehen
    2) Blick m
    \göz atmak einen Blick werfen (-e auf)
    geçerken içeriye bir \göz attı beim Vorbeigehen warf er einen Blick hinein
    haberlere bir \göz atmak einen Blick auf die Nachrichten werfen
    kem \göz der böse Blick
    3) (torpido \gözü) Fach nt

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > göz

  • 9 göz

    "1. eye. 2. sight, vision. 3. eye, manner or way of looking at a thing; estimation; opinion. 4. fountainhead, source (of a stream or river); spring. 5. eye (of a needle). 6. division, section, compartment; pigeonhole; cubbyhole. 7. drawer (in a piece of furniture). 8. pan (of a balance). 9. evil eye. 10. bad luck inflicted by an evil eye. 11. esteem, favor, friendly regard. 12. rudimentary bud. 13. eye (on a potato). 14. eye, the depression at the calyx end of some fruits. 15. section, division, square (on a game board). 16. central core (of a boil). 17. eye (in cheese); hole (in bread). 18. desire, interest. -ünde /ın/ in the eyes of. -ü aç greedy, avaricious, insatiable. - açamamak to have no rest or respite. -ü açık clever, sharp, wide-awake, shrewd. -ü açık gitmek to die without having fulfilled one´s desire. -ü açılmak to become shrewd. - açıp kapayıncaya kadar/- açıp kapamadan in the twinkling of an eye, in an instant. -lerini açmak to wake up. -ünü açmak 1. to keep one´s eyes open, watch out, be wary, be on guard. 2. /ın/ to enlighten (someone), open (someone´s) eyes. 3. to be enlightened. 4. /ın/ to take (a virgin) to bed. 5. /da/ to have intercourse for the first time (with). - açtırmamak /a/ to give no respite to, give (someone) no chance to do anything else. -ünü ağartmak to open one´s eyes wide (in astonishment or anger). - ağrısı 1. eyestrain. 2. one´s old or first love or sweetheart. - ahbaplığı/aşinalığı knowing someone by sight. -ü akmak to be blinded (by accident). -e ak düşmek to get a cataract in one´s eye. - alabildiğine as far as the eye can see. - aldanımı/aldanması optical illusion. - alıcı eye-catching. - almak to dazzle. -e almak /ı/ to risk, accept the risk of, take or run the chance of. - ardı etmek /ı/ to undervalue, pay insufficient attention to. -ü arkada kalmak to leave with something left undone or with a desire left unsatisfied. - aşinalığı slight acquaintanceship. - atmak /a/ to take a glance at, run an eye over. -ün/-ünüz aydın! I´m happy for you!/Congratulations! (said to one whose long-awaited wish has come true). - aydına gitmek /a/ to visit (someone) to congratulate him/her. -ünü ayırmamak /dan/ not to take one´s eyes off of. - aynası ophthalmoscope. -lerini bağışlamak to donate one´s eyes on death. -ünü bağlamak /ın/ 1. to blindfold. 2. to hoodwink. -ü bağlı 1. blindfolded. 2. blindly, blindfoldedly. 3. bewitched. (...) -üyle bakmak /a/ to look at (someone, something) from the point of view of. - bankası eye bank. - banyosu 1. eyewash. 2. colloq. girl-watching. -e batmak 1. to stick out, hit one in the eye. 2. to attract attention. -leri bayılmak for one´s eyes to have a sleepy or desirous look. -lerini belertmek to open one´s eyes wide (in astonishment or anger). - boncuğu blue bead (worn to avert the evil eye). - boyamak to mislead, delude, deceive, hoodwink, pull the wool over someone´s eyes. -leri buğulanmak/bulutlanmak for one´s eyes to fill with tears. -ü bulanmak for one´s eyes to become clouded over. -ü büyükte olmak to be full of ambition. -leri büyümek to open one´s eyes wide (in surprise, with terror). -ünde büyümek /ın/ to assume great proportions to (someone). -ünde büyütmek /ı/ to blow up (something, someone) out of proportion. -leri çakmak çakmak olmak for one´s eyes to be bloodshot. -ünün çapağını silmeden the first thing on awakening, before wiping the sleep from one´s eyes. -e çarpmak to strike or catch one´s eyes; to be conspicuous. -leri çekik having slanting eyes, slant-eyed. -den çıkarmak /ı/ to be prepared to pay; to be willing to give up or sacrifice (something). -ünü çıkarmak /ın/ to do the worst possible job of (something), ruin, spoil. -üm çıksın/kör olsun Strike me blind if.... - çukuru anat. orbit, eye socket. -leri çukura gitmek/kaçmak to become hollow-eyed. -ünü daldan budaktan/çöpten esirgememek/sakınmamak to disregard dangers. -ü dalmak to gaze vacantly, stare into space. - damlası med. ey

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > göz

  • 10 göz ardı etmek

    v. blink, reckon without
    * * *
    ignore

    Turkish-English dictionary > göz ardı etmek

  • 11 göz ardı etmek

    to rule sb/sth out

    İngilizce Sözlük Türkçe > göz ardı etmek

  • 12 kaş

    бровь (ж)
    * * *

    kaş çatmak / yıkamak — нахму́рить бро́ви

    kaş göz etmek — подава́ть знак глаза́ми

    kalem kaş — то́нкие бро́ви

    keman kaş — бро́ви дуго́й

    samur kaş — соболи́ные бро́ви

    2) архит. маврита́нская а́рка
    3) изги́б; выступа́ющая часть (чего-л.)

    yüzük kaşı — коро́нка пе́рстня

    4) разг. вал, земляна́я на́сыпь (в огородах, садах и т. п.)
    5) про́пасть, бе́здна
    ••

    kaş yapayım derken göz çıkarmakпогов. оказа́ть медве́жью услу́гу

    - kaşla göz arasında

    Türkçe-rusça sözlük > kaş

  • 13 kaş

    kaş Augenbraue f; Wölbung f; Biegung f; ARCH (Sattel)Bogen m;
    kaş göz etmek (jemandem) zublinzeln; mit den Augen zwinkern;
    kaş yapayım derken göz çıkarmak jemandem einen Bärendienst erweisen;
    kaşla göz arasında im Handumdrehen;
    kaşlarını çatmak die Stirn runzeln

    Türkçe-Almanca sözlük > kaş

  • 14 kaş

    "1. eyebrow. 2. brow, projection. 3. pommel (of a saddle). 4. collet (for a gem). -ının altında gözün var dememek /a/ not to do the slightest thing to irritate (someone). -larını çatmak to frown. - göz etmek /a/ to wink (at); to signal (to someone) with one´s eyes and eyebrows. -la göz arasında in the twinkling of an eye, in a trice. - kemeri the upper margin of the eye socket. - yapayım derken göz çıkarmak to make matters worse while trying to be helpful."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > kaş

  • 15 baş

    baş s
    1) ( kafa) Kopf m; ( ser) Haupt m
    \baş döndürücü Schwindel erregend
    \baş göstermek sich zeigen; ( ortaya çıkmak) auftreten
    birini \baş göz etmek ( fam) jdn unter die Haube bringen
    \baş kaldırmak sich auflehnen (-e gegen), revoltieren (-e gegen); ( isyan etmek) rebellieren (-e gegen)
    \başım dönüyor mir ist schwindelig
    birinin \başına bir hâl gelmek jdm stößt etw zu
    bir şeyden \başını alamamak sich vor etw nicht retten können
    birinin \başını bağlamak ( fam) jdn unter die Haube bringen
    \başını sokacak bir yeri olmak ( fig) o ( fam) ein Dach über dem Kopf haben
    \başını taştan taşa çarpmak ( fig) (etw) bitter bereuen
    işi \başından aşkın olmak ( fig) o ( fam) bis über beide Ohren in Arbeit stecken
    2) ( topluluğu yöneten kimse) Oberhaupt m
    bir devletin \başı der Oberhaupt eines Staates
    3) ( başlangıç) Anfang m, Beginn m
    \başından beri/itibaren von Anfang an
    \başından sonuna kadar von Anfang bis Ende
    \baştan von Anfang an
    \baştan \başa von Anfang bis Ende
    gelecek haftanın \başında Anfang nächster Woche
    mayıs \başında Anfang Mai
    yılın \başında am Anfang des Jahres
    4) anat (meme \başşı) Warze f
    5) naut Bug m
    geminin \başı bocaya/orsaya kaçıyor der Bug des Schiffes dreht nach Lee/Luv
    6) (\başbakan) Präsident(in) m(f); (\başhekim) Chef m; (\başmakale) Leit-; (\başmüfettiş) Ober-; (\başsavcı) Ober-, General-; (\başrol) Haupt-
    7) ( unpers)
    bir şeye \baş almak für etw Zeit finden
    bir kimseyle/şeyle \baş edebilmek ( fam) mit jdm/etw fertig werden
    bir kimseyle/şeyle \başa çıkmak mit jdm/etw fertig werden
    \başı belaya girmek ( fam) in Teufels Küche kommen
    \başı dara düşmek in Not geraten
    \başımla beraber! ( seve seve) gern(e) !; ( memnuniyetle) mit Vergnügen!
    \başın sağ olsun! mein aufrichtiges Beileid!
    birinin \başına binmek [o çıkmak] ( fig) o ( fam), jdm aufs Dach steigen
    birinin \başına bir şey gelmek jdm etw passieren
    birinin \başını belaya sokmak ( fam) jdn in Teufels Küche bringen
    dün \başıma bir şey geldi gestern ist mir etw passiert

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > baş

  • 16 görmek

    1. أدرك [أَدْرَكَ]
    Anlamı: anlamak, kavramak, sezmek
    2. ارتأى [اِرْتَأَى]
    3. اشتغل [اِشْتَغَلَ]
    Anlamı: yapmak, etmek
    4. بصر [بَصُرَ]
    5. تصادف [تَصَادَفَ]
    Anlamı: karşılaşmak, rastlaşmak
    6. تعالم [تَعَالَمَ]
    Anlamı: anlamak, kavramak, sezmek
    7. حزر [حَزَرَ]
    8. خبر [خَبَرَ]
    Anlamı: anlamak, kavramak, sezmek
    9. خرص [خَرَصَ]
    10. خمن [خَمَّنَ]
    11. خمن [خَمْن]
    12. رأى [رَأَى]
    13. رأى [رَأَى]
    Anlamı: anlamak, kavramak, sezmek
    14. رمق [رَمَقَ]
    15. صادف [صادَفَ]
    Anlamı: karşılaşmak, rastlaşmak
    16. فعل [فَعَلَ]
    Anlamı: yapmak, etmek
    17. فقه [فَقِهَ]
    Anlamı: anlamak, kavramak, sezmek
    18. فهم [فَهِمَ]
    Anlamı: anlamak, kavramak, sezmek
    19. قدر [قَدَّرَ]
    20. لمح [لَمَحَ]
    21. وعى [وَعَى]
    Anlamı: anlamak, kavramak, sezmek
    22. عقل [عَقَلَ]
    Anlamı: anlamak, kavramak, sezmek
    23. عمل [عَمِلَ]
    Anlamı: yapmak, etmek

    Türkçe-Arapça Sözlük > görmek

  • 17 baş

    1.
    1) голова́

    baş çanağı — че́реп

    2) пере́дняя (головна́я) часть (чего-л.)
    3) глава́, руководи́тель; вождь

    - ın baş ına geçmek — возгла́вить

    ırgat başı — надсмо́трщик (надзира́тель)

    sınıf başı — кла́ссный руководи́тель

    4) голо́вка (чего-л.)
    5) верши́на; маку́шка

    başı dumanlı — а) с верши́ной, оку́танной тума́ном (о горе); б) опьянённый (любовью, вином)

    6) нача́ло (чего-л.)

    başında — а) в нача́ле (чего-л.); б) на [его́] попече́нии (иждиве́нии)

    7) мор. нос, носова́я часть (корабля)
    8) осно́ва, основа́ние
    9) голова́, голо́вка (как счётное слово)

    beş baş soğan — пять голо́вок лу́ка

    10) завито́к (скрипки и т. п.)
    11) пла́та посре́днику
    2.
    гла́вный; ста́рший

    baş aktör — актёр гла́вных роле́й

    baş cümleграм. гла́вное предложе́ние

    baş harf — нача́льная (загла́вная) бу́ква

    3.
    в функции служ. имени:

    (-ın) başına, başında — у, к, за, о́коло, вокру́г

    - ın başına üşüşmek — собра́ться, столпи́ться вокру́г кого-чего

    iş başına — за де́ло, к де́лу

    başta — а) внача́ле, снача́ла; б) во главе́

    baştaki — стоя́щий во главе́, руководи́тель

    başı açık — а) с непокры́той голово́й, простоволо́сый; б) бессты́дный; в) соверше́нно я́вный, очеви́дный

    başı ağrımak — а) боле́ть — о голове́; б) быть обременённым забо́тами

    baş ağrısı — а) головна́я боль, недомога́ние; б) неприя́тность; забо́ты

    baş ağrısı vermek — причиня́ть беспоко́йство

    -ın başını ağrıtmak — докуча́ть, надоеда́ть

    -dan alamamak — быть о́чень за́нятым чем

    siparişten baş alamıyorum — у меня́ нет отбо́я от зака́зов

    başını alıp gitmek — а) уйти́ незаме́тно, улизну́ть; б) убра́ться

    baş(ın)dan atmak — а) отде́латься, изба́виться от кого; б) вы́бросить из головы́

    baş bağlamak — заколоси́ться

    -ın başını bağlamak — пожени́ться

    başı bağlı — а) жена́тый; б) решённый (напр. о вопросе); в) свя́занный

    baş başa — с гла́зу на глаз, наедине́

    -ı baştan başa — из конца́ в коне́ц; всё, целико́м

    başı başa çatmak — а) шушу́каться; б) вме́сте обду́мать

    baş başa çıkmak — приходи́ться впо́ру

    baş başa kalmak — остава́ться вдвоём

    baş başa vermek — а) совеща́ться, сгова́риваться; б) спла́чиваться; объединя́ть уси́лия

    başında beklemek — поджида́я, стоя́ть ря́дом

    baş belâsı — доса́да, неприя́тность

    -ın başına belâ getirmek — навле́чь беду́ на кого

    başı belâya uğramak — попа́сть в беду́

    başımla beraber — с больши́м удово́льствием!

    başa beraber tutmak — ока́зывать большо́е уваже́ние

    baş bilmez — необъе́зженный (о лошади)

    başını bir yere bağlamak — найти́ рабо́ту для кого

    -ın başına bitmek — навяза́ться на го́лову, надое́сть кому

    baş boy — са́мый лу́чший

    başımda bu iş var — мне на́до сде́лать э́ту рабо́ту

    baş bulmak — обеспе́чивать при́быль

    başına buyruk — а) своево́льный; б) сам себе́ голова́; незави́симый

    başına buyruk bir cumhuriyet — незави́симая респу́блика

    başı bütün — обл. заму́жняя [же́нщина]

    başından büyük işlere girişmek — бра́ться за непоси́льное де́ло

    başından büyük yalan söylemek — говори́ть глу́пости

    -ın başına çadır yıkmak — навле́чь беду́ на кого

    başının çaresine bakmak — позабо́титься о себе́

    -a baş çekmek — а) быть инициа́тором; б) води́ть (в игре)

    -ı baştan çıkarmak — а) совраща́ть; б) сбива́ть с пути́ (с то́лку)

    -la başa çıkmak — сла́дить с кем-чем

    -ınbaşına çıkmak — капри́зничать; надоеда́ть

    başa çıkmamak — не спра́виться

    -ın başına çorap örmek — стро́ить ко́зни

    başı dara gelmek — попа́сть в затрудни́тельное положе́ние

    baştan defetmek — изба́виться от кого-чего

    başını derde sokmak — а) попа́сть в беду́; б) навле́чь беду́ на кого

    başı dinç — безмяте́жный

    başını dinlendirmek — дать отдохну́ть голове́

    baş döndürücü — головокружи́тельный

    başı dönük — а) испы́тывающий головокруже́ние; б) сби́тый с то́лку

    baş eğmek — а) поклони́ться; б) Д склони́ть го́лову; подчини́ться

    baş eğmez — непрекло́нный; сме́лый

    -ın başın(d)a ekşimek — быть обу́зой

    -ın başını ezmek — обезвре́дить

    başta gelen — осно́вной

    başına gelenler — приключе́ния

    başıma gelenler — пережи́тое мно́ю

    başı göğe değmek — быть на седьмо́м не́бе (от счастья)

    baş göstermek — а) случи́ться; появи́ться; б) вспы́хнуть (о мятеже, восстании)

    baş(ı) göz(ü) sadakası — ми́лостыня за моли́тву во здра́вие больно́го

    -ın başını gözünü yararak — а) с грехо́м попола́м; б) скве́рно

    başını göz(ünü) yarmak — а) изуве́чить (в драке); б) натвори́ть глу́постей

    başına gün doğdu — ему́ улыбну́лось сча́стье

    başı havada — а) надменный, высокомерный (о человеке); б) надме́нно, высокоме́рно

    başı hoş olmak — чу́вствовать себя́ хорошо́

    -la başı hoş olmamak — не нра́виться кому, быть недово́льным кем-чем

    başa iletmek — доводи́ть до конца́

    baştan inme — неожи́данный

    -ı, -ın baş(ın)a kakmak — попрека́ть

    baş kaldırmak — а) поднима́ть го́лову, восстава́ть; б) освобожда́ться (от занятий); в) поднима́ть го́лову, ожива́ть; г) подня́ть го́лову (в знак несогласия)

    baştan kalmış — оста́вшийся от кого

    başı kapalı — секре́тный

    başına karalar bağlamak — си́льно печа́литься

    başında kavak yel(ler)i esmek — вита́ть в облака́х

    başını kayaya çarpmak — слома́ть себе́ ше́ю; би́ться лбом о сте́нку

    baş kesen — головоре́з

    baş kesmek — а) кла́няться кому; б) выка́зывать уваже́ние кому

    -ın başını kesmek — обезгла́вить, отруби́ть го́лову

    -ı başından kesmek — реши́тельно поко́нчить с чем

    baş kıç belirsiz olmuş — всё пришло́ в по́лный беспоря́док

    baş kıç vurmak — мор. испы́тывать ка́чку

    başına kına yakmak — ликова́ть

    baş kırmak — поклони́ться

    başı kızmak — рассерди́ться

    başından kork mak — боя́ться за себя́

    baş korkusu — страх наказа́ния (возме́здия)

    baş koşmak — а) Д де́лать что-л. от всего́ се́рдца, вкла́дывать ду́шу; б) с ile идти́ в но́гу с кем

    baş ko(y)mak — а) сложи́ть го́лову за кого- что; б) посвяти́ть себя́ чему; в) Д дава́ть согла́сие

    baş köşe — [са́мое] почётное ме́сто

    baş köşeyi işgal etmek — заня́ть почётное ме́сто

    başını kurtarmak — спаса́ться

    başı nara yanmak — понести́ большо́й уще́рб из-за кого

    başından nikâh geçmek — быть заму́жней (жена́тым)

    -ın başını okutmak — прочита́ть моли́тву (над больным)

    baş olmak — а) быть главо́й (главарём) чего; б) удава́ться (о каком-л. деле)

    başında olmak — а) быть чьей-л. обя́занностью (о работе); б) пережива́ть

    başını ortaya koymak — рискова́ть голово́й

    başı önünde — скро́мный

    başı pek — а) упря́мый; б) глу́пый

    baş sağlığı — соболе́знование (в связи со смертью близкого)

    baş sağlığı dilemek — утеша́ть, соболе́зновать

    her şeye baş sallamak — во всём подда́кивать

    -ı, ın başına sarmak — навя́зывать что кому

    baştan savma cevap — небре́жный отве́т

    baştan savma yapmak — де́лать ко́е-ка́к

    başsedir — почётное ме́сто

    başı sert — непослу́шный

    başına soğukgeçmek — поступа́ть глу́по

    başını sokacak bir yer — прию́т, приста́нище

    -a başını sokmak — пристро́иться (куда-л.)

    baş tacı — куми́р

    başına taçetmek — проявля́ть любо́вь к кому

    başı taşa değdi — а) он оказа́лся в тру́дном положе́нии; б) у него́ го́рький о́пыт

    başını taştan taşa çarpmak — а) го́рько сожале́ть; б) би́ться голово́й об сте́нку

    başta taşımak — а) ока́зывать большо́й почёт (уваже́ние); б) ста́вить во главу́ угла́

    başına tedarik görmek — иска́ть вы́ход из положе́ния

    başına teller takınmak — о́чень ра́доваться

    -a baş tutmak… — держа́ть курс на …

    baş tutmamak — сбива́ться с ку́рса, не слу́шаться руля́ (о судне)

    başı ucunda — а) у изголо́вья [посте́ли]; б) побли́зости, ря́дом

    baş(ım) üstüne! — а) есть!; б) с удово́льствием!

    -ı başı üstünde taşımak — высоко́ чтить кого

    baş vermek — а) рискова́ть голово́й; же́ртвовать жи́знью; б) появи́ться; в) созре́ть (о чирье); г) заколоси́ться (о злаках); д) полоска́ть (бельё)

    baş vurma — обраще́ние; запро́с

    -a baş vurmak — а) бить чело́м; обраща́ться к кому- чему; б) клю́нуть (о рыбе)

    baştan vurulmuş — раненный в го́лову

    baş yastığı — поду́шка

    başı yastık görmemek — а) не име́ть ни мину́ты о́тдыха; б) не сомкну́ть глаз

    başına yazılan — судьба́

    başı yerine gelmek — прийти́ в себя́, опо́мниться

    başı yukarda — а) го́рдый; б) не чу́вствующий стесне́ния

    baştan yukarı — сверх ме́ры

    başına yular geçirmek — а) испо́льзовать кого-л. в коры́стных це́лях; б) прибра́ть к рука́м кого

    adam başma reel gelir — реа́льный дохо́д на ду́шу населе́ния

    en başta — пре́жде всего́

    yeni baştan — сно́ва, снача́ла

    teknik bakımdan yeni baştan donatım — техни́ческое перевооруже́ние

    Büyük Türk-Rus Sözlük > baş

  • 18 bakmak

    bakmak <- ar>
    vi
    1) beobachten (-e), betrachten (-e)
    bir şeye başka bir açıdan \bakmak etw aus einem anderen Blickwinkel betrachten
    birine göz ucuyla \bakmak jdn aus den Augenwinkeln beobachten
    2) ansehen (-e), anschauen (-e)
    birine anlamlı anlamlı \bakmak jdn bedeutsam anblicken
    bir şeye bitmiş gözüyle \bakmak etw als erledigt ansehen
    birine ters/yan \bakmak ( fam) jdn schief/schräg ansehen
    3) sehen, schauen, blicken (-e auf) ( fam), gucken
    bakalım, olacak mı mal sehen, ob es klappt
    ne bakıyorsun? ( fam) was guckst du?
    Boğaz'a/Haliç'e \bakmak auf den Bosporus/das Goldene Horn blicken
    pencereden dışarı \bakmak zum Fenster hinausschauen
    4) zusehen (-e dass)
    bir an önce eve gitmeye bakalım wir müssen zusehen, dass wir so schnell wie möglich nach Hause kommen
    erken gelmeye bak sieh zu, dass du früh kommst
    5) ( bilgi için) nachsehen (-e in), nachschauen (-e in)
    sözlüğe \bakmak im Wörterbuch nachschlagen
    bak bakalım, ... sieh mal nach, ob...
    her tarafa baktım ich habe überall nachgesehen
    6) Gesicht machen
    alık alık/aptal aptal \bakmak ein dämliches/dummes Gesicht machen
    7) ( beklemek) erwarten (-e)
    bir şeye dört gözle bakmak etw sehnsüchtig erwarten
    8) ( göz kulak olmak) aufpassen (-e auf)
    9) ( iaşe etmek) verpflegen (-e)

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > bakmak

  • 19 yüz

    "1. face (of a person or animal). 2. face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building´s façade. paltonun yüzü the outer side of the coat. 3. surface: suyun yüzü the surface of the water. 4. cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering. 5. sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing? 6. side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem. 7. cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool). -ü açılmak for (a thing´s) beauty to become evident or apparent, begin to shine forth. -ünü ağartmak /ın/ to give (someone, oneself) just cause for pride, do something that (someone, one) can take pride in. -ü ak (someone) who has no cause to be ashamed, who has nothing to be ashamed of. -ü ak olsun! Bless him! (said to express gratitude). -ünün akıyla çıkmak /dan/ 1. to manage to finish (a job) with one´s honor unsullied. 2. to succeed in doing (a job) as it should be done. -ünden akmak /ın/ (for something) to be evident from the look on (someone´s) face; (for something) to be evident from the way (someone) looks, be written all over (someone). -ü asılmak for a sour look or frown to come over (someone´s) face. -üne atmak /ı/ to return, refuse, or reject (something) insultingly. -üne bağırmak /ın/ to shout at (someone) angrily and rudely. -üne bakılacak gibi/-üne bakılır not bad looking, of middling looks. -üne bakılmaz very ugly (person). -üne bakmamak /ın/ 1. not to pay attention to (someone). 2. not to speak to (someone) (because one is angry with him/her). -üne bakmaya kıyılmaz very beautiful. - bulmak to get presumptuous, insolent, or uppity (after having been treated kindly or indulged). - bulunca/verince astar ister. colloq. If you give him an inch he´ll take a mile. -ünü buruşturmak to get a sour look on one´s face. - çevirmek /dan/ to break off relations with, have nothing more to do with (someone). -e çıkmak 1. to come to the surface. 2. to get presumptuous, insolent, or uppity. -ünün derisi kalın thick-skinned and brazen, brazenfaced, shameless. -ünden düşen bin parça olmak to wear a very sour face. -ünü ekşitmek to get a sour look on one´s face. - geri etmek to turn back; to retreat; to retrace one´s steps. (...) -ü görmek to experience, have: İki yıldır rahat yüzü görmedim. I haven´t had a moment´s peace for two years now. O çocuk hayatında dert yüzü görmedi. That kid´s never had a worry in his life. - göstermek to happen, occur, take place. - göz (someone´s) whole or entire face. -ü gözü açılmak 1. to be informed about sex, learn about the birds and the bees, be clued in on what sex is all about. 2. to begin to understand what the world is really like. -ünü gözünü açmak /ın/ 1. to inform (someone) about sex, teach (someone) about the birds and the bees, clue (someone) in on what sex is all about. 2. to cause (someone) to begin to understand what the world is really like. -üne gözüne bulaştırmak /ı/ to make a complete mess of (something), ball (something) up completely. - göz olmak /la/ to get to be on overly familiar terms with (someone). -ünü güldürmek /ın/ to make (someone) happy; to please (someone). -ü gülmek to be happy; to be pleased. -üne gülmek /ın/ to smile at (someone) hypocritically, make an essentially false display of friendship towards (someone). - kalıbı plaster mask of a person´s face. -ü kalmamak/-e karşı/ not to have the nerve/gall to ask (someone) for something. -ünden kan damlamak to be very healthy and rosy-cheeked, be in the pink of health. -üne kan gelmek to recover one´s health and color. -ü kara (someone) who has something to b

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > yüz

  • 20 kör

    1) слепо́й

    kör adam — слепо́й [челове́к], слепе́ц

    kör doğmak — роди́ться слепы́м

    kör göz — слепо́й глаз

    kör gözlü — а) слепо́й; б) перен. неблагода́рный

    2) тупо́й

    kör bıçak — тупо́й нож

    kör makas — тупы́е но́жницы

    3) ту́склый

    kör ışık — ту́склый свет

    kör etmek — ослепи́ть

    kör edici parlaklık — ослепи́тельный блеск, ослепи́тельное сия́ние

    kör boğaz — а) ненасы́тная утро́ба (о постоянной потребности человека в еде); б) прожо́рливый

    kör boğaz adam — обжо́ра

    kör döğüşü — пу́таница, неразбери́ха, несогласо́ванные де́йствия

    kör duman — лёгкий тума́н

    kör kadı, kör kadıya körsün diyen — говоря́щий пра́вду в лицо́; прямо́й челове́к

    kör karanlık — глубо́кая тьма, ни зги не ви́дно

    -ın körünü kırmak — смиря́ть го́рдость (горды́ню)

    kör(ü) körüne — а) сле́по; б) вслепу́ю; наобу́м, науга́д; в) слепо́й

    -a körü körüne itaat etmek — сле́по повинова́ться кому

    kör körüne inat — слепо́е упря́мство

    kör kör parmağım gözüne — ясне́е я́сного, я́сно как бо́жий день

    kör sokak — тупи́к

    kör yer — глухо́е ме́сто

    köre renkten bahsedilmez — погов. со слепы́м о цве́те не говоря́т

    Büyük Türk-Rus Sözlük > kör

См. также в других словарях:

  • göz etmek — gözle işaret etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kaş göz etmek — kaş ve göz işaretleriyle bir şey anlatmaya çalışmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş göz etmek — hlk. evlendirmek Bu gece bir genç subayımızı baş göz ediyoruz. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz nuru dökmek — fazla emek sarf etmek Kızcağız göz nuru dökmüş, çok ince şeyler işlemiş. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz ucuyla görmek — fark etmek Benim için dualar okuduğunu göz ucuyla görebiliyordum. A. Kulin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz ardı etmek — gereken önemi vermemek Kocakarı yöntemlerine inanmayı göz ardı ettiğini söyleyemezdim. A. Kulin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • cart curt etmek — göz korkutmak veya övünmek amacıyla abartılı konuşmak Cart curt etmesine bakma, korkaktır. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • idare etmek — 1) yönetmek, çekip çevirmek Aramızdan biri mesela ev sahibi Kâzım Bey müzakereyi idare etsin. R. N. Güntekin 2) tutumlu kullanmak Lakin siz, yine sabaha kadar kalacakmışız gibi idare edin mumu. R. N. Güntekin 3) yetmek, yetişmek Evler ve… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • işmar etmek (veya geçmek) — el, göz veya baş ile işaret etmek Yanındaki başka tarafa baktı, işmar geçti diye haraza da hazır. S. M. Alus …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bent etmek — (birini) kendine bağlamak Kalabalık göz açıp kapayıncaya kadar beni kapmış, direncimi kırıp ruhumu ufalayarak kendine bent etmişti. A. İlhan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»